26 Aralık 2014 Cuma

Welcome to the Nhk

Bir animeden cok daha fazlası olduğu için Welcome To The Nhk hakkında uzun bir yazı yazmak istedim. Eğer çok anime sever biriyseniz Nhk'nın diğer animelerden ayrı bir tarafının oldugunu göreceksiniz. Öncelikle animenin konusuna değinmek isterim 

"Satou Tatsuhiro Tokyo'da tek başına yaşayan bir gençtir bir gün okula giderken herkesin ona güldüğünü düşünmüş ve dairesine kapanmıştır bu olaydan sonra okulu bırakmış ve bir daha dışarı çıkmamıştır,geçimini ailesinin gönderdiği parayla sağlamaktadır. Yani Japonya'da yaygın bir hastalık olan Hikikomoriye dönüşmüştür. Bunun sorumlusunuda kendince keşfetmiştir. NHK! Japonyanın en büyük televizyon programlarından biri olan "Nihon Hikikomori Kyoukai" olduğunu düşünmektedir. Satou kendisi gibi olanları sonsuza kadar dışarı adım atmayan bir hikikomori olmaya zorlayan  şeytani kuruluşun planlarını bozmak için hayatını değiştirmeye ve bir iş bulmaya karar verir .Dışarı cıkmak için yaptıgı ilk gelişmesinde karşısına bir kız cıkar Misaki ismindeki bu kız Satounun hikikomori olduğunun farkındadır ve onu bu durumdan kurtarmak için yardım etmeyi teklif eder.Hikikomori olmaktan utanan Satou ise  Misaki'yi kandırmaya calısır.Uzun zamandır tek kişilik bir dünyada yaşayan Satou'nun hayatı sinir bozucu bir anime parçasını gün boyu son seste dinleyen komsusunun kapısını calmasıyla ve Misakiyle değişmeye başlayacaktır ... "

Purupuru Pururin Rin ! 
Yan komşusundan sürekli çalan bu müzikle Satou'nun hikikomori hayatı daha sinir bozucu bir hal almıştır. Öyle ki şarkıyı sürekli dinlediği için istemsiz bir şekilde ezberlemiştir..ve ilk sahnede bu şarkının diline doladığı yapışkanlığı ve sinir bozuculuğu ise bu sözlerle tanımlar  "Şarkı jöle gibi bir kızla mı ilgili ..yoksa puding gibi bir kız mı.. Sadece Satou için geçerli olmasa gerek animeyi bitireli 7 ay oluyor bazen benim bile dilime dolandığı oluyor puru puru pururin .. 
Aslında aninemin en güzel yanlarından biri müzikleri Pearl Kyoudai imzalı müzikler  animeyle bütünleşmiş kesinlikle bir uyum söz konusu.. Bu animeyi diğer animelerden ayıran en büyük fark ise işlediği konu ve kurgusu.. Şöyle ki karakterlerin hiçbir abartılı yönü yok gayet sade ve hepsi eşit miktarda göz önünde .. Sadece 1,2 bölüm gözüken yan karakterler bile mutlaka hayatımıza ışık tutar nitelikte bize bir şeyler katıyor hepsinin geçmişinde yaralar var kendimize pay biçiyor veya geçmişe gitmemizi sağlayıp yüzümüzde gülümsemelere yol açabiliyorlar . Bir sahnede gülerken hemen ardından durgunlaşıp üzülebiliyorsunuz..


Bir sahneyle örnek vermek gerekirse Satou'nun online oyun oynadığı bölümler.. en eğlenceli bölümler diyebilirim öyle ki sanki oyunu bizde oynuyoruz o kadar güzel yansıtılabilirdi.. Fakat Yamazakinin 16.Bölümde
"Kaç yıl daha oynamayı düşünüyorsun 10 yıl 20 yıl 30 yıl .. 30 yıl sonraki halini bir düşün bakalım sözlerinden sonra Satou'nun yansıtıldığı 50 yaşındaki o halinde duygulanmamaya imkan yok. Mükemmel bir eleştiri olmuş.. O bölüm gerçekte bir oyun bağımlısına izletilse oyun oynamayı bırakır o derece etkiliydi yinede bir deney yapmak lazım :)

Psikolojik bir anime evet ama ne denli işte onu çözemiyorum Çevrimdışı Buluşma 13 .bölümde bu bir anime değil başka bir şey demeden edemiyorsunuz Karakterlerin ağzından dökülen sözler bir hayli hayatın tanımı 
"Ölürsen mutsuz olacak birileri varsa eğer yaşamalısın.." repliği her şeye bedel nitelikte 
"Ne kadar depreyon acı içinde olursan ol hayatına dönmelisin dramatik ölümler bize göre değil "

"Bu hayatta komplolar vardır..

"Kendini odana kapatsan bile bir şeyler yapmaya cabalıyorsan hikikomori değilsindir"

"Herhangi bir markete gidince yiyecek,içecek,kozmetik ürünler hatta cep telefonu bile satılıyor ama insan ilişkileri satılmıyor.."

Welcome to the Nhk'nın en iyi yanlarından birinin müziği olduğunu söylemiştim bu müziği animenin özeti niteliğinde görüyorum .. Animedeki olağanüstü güzel şarkılar arasından bu sadece bir tanesi ve o meşhur dile dolanan pururin'ide buradan dinleyebilirsiniz.  

" Bu dünya komplolarla doludur .Halk hikikomorilerin varolmasını istiyor ..çünkü her zaman küçük görüp rahatlayabilecekleri birine ihtiyaçları var.. Bu dünya ya alacaksın ya yem olacaksın ya kandırılacaksın dünyası sonuç 0 eldeli bir oyun !


İşlediği psikolojisiyle,eğlencesiyle,eleştirisiyle,karakterleriyle,müzikleriyle,replikleriyle,kurgusuyla bütün animelerden ayrı tutulması gereken Welcome to the NHK bir animeden çok daha fazlasıdır.


4 Eylül 2014 Perşembe

Stanley Kubrick ve Clockwork Orange Üzerine

Sinemanın en bilinen isimlerinden olan Stanley Kubrick çoğu insan tarafından sinemanın en gözde yönetmeni olarak seçilirken çoğu kişi tarafından ovverated diye adlandırılmıştır. En çok tartışma getiren filmi Otomatik Portakal olmuştur. Otomatik Portakal Antony Burgess'in en çok bilinen kitabıdır. Kitabın ve aynı zamanda filmin konusu; Bir grup gencin kurduğu çetede yaptıkları şiddeti tüm yalınlığıyla işlemiştir. Bu çetenin üyelerinden Alex arkadaşlarının kurdugu tuzakla hapishaneye düşer ve  hapishaneden kurtulmak için Ludovico tekniği denilen kısacası karakterin beyninin yıkatılması sonucu topluma kazandırılma metodunu ve daha sonrasını anlatır 


Peki Stanley Kubrick neden Otomatik Portakalı beyaz perdeye  uyarlamak istemişti ?

Kubrick 2001 filmini çekerken Terry Southern'ından Otomatik Portakal kitabını almıştı fakat film nedeniyle yoğun oldugu için kitabı rafta okunmayı bekleyenler listesine koymuştu daha sonra Kubrick kitabı okumaya başladıgında 1 gün içerisinden bitirdiğini  ve harika bir film çıkacagını iddia etmişti Burgess'e karşı büyük bir hayranlık besliyordu Otomatik Portakal kitabını su şekilde betimlemişti 'Kitabı bitirir bitirmez yeniden okudum sonraki iki-üç gün bütün kitabı ve her bölümü tekrar okudum vaktimin büyük bir bölümünü kitabı düşünerek geçiriyordum.. Bence eşsiz muhteşem hatta dahiyane bir hayal ürünüydü. Anlatım tarzı büyülü karakterler heyecan vericiydi fikirler kusursuz bir şekilde geliştirilmişti ayrıca büyün bunlar kadar önemli olan bir başka nokta hikayenin fazla basitleştirilmeden ve en temel konusuna indirgenmeden  sinemaya uyarlanabilecek uzunlukta ve yoğunlukta olmasıydı Aslına bakarsanız hikayenin neredeyse tamamını filme alabilirdim .. Burgess'in diline ise diyecek yok kesinlikle olaganüstü derecede güzel oynuyor '

Kubrick daha sonra Burgess kitabı filme çekmek üzere görüşüyor ve bu eser sadece kitapla sınırlı kalmayıp beyaz perdeye aktarılıyor.. 



Otomatik Portakal gördüğüm en iyi introya sahip bir film.. Kubrick daha filmin en başından seyirciyi içine çekiyor..Kubrick Alex karakterinin derinine inebilmek için davranış psikolojisi ve şartlı refleks terapisi üzerine kitaplar okudugunu teknik konulara hakim olmak için bunu yapmanın şart oldugunu belirtiyordu Kubrick Alex karakteri için Malcolm McDowell'dan önce iki kişiyle daha görüşmüş fakat reddedilmişti daha sonra McDowell'a teklifi sundu eğer McDowell'da kabul etmeseydi filmi çekmeyeceğini çünkü Alex rolüne uygun birini bulamayacagını söylemişti.Kitaptan filme uyarlarken en taktir ettiği ve filminde görmekten umut duydugu şey Burgess'ın diliydi bunu su sekilde ifade ediyor

''Bence bu dil Burgess'in en tuhaf icatlarından birisi. Bu sözcüklerin gerçek sözcükler olma avantajı var çoğu  rusca kökenli ve fonetik olarak İngilizce söyleniyorlar bu da Burgess'in zekasıyla geliştirilmiş. Gerçek sözcükler oldukları için ,anlamlarıyla ses olarak bağlantı kurulabiliyor Tolçok küfür gibi geliyor ya da Devotçka aklınıza bir dişi görüntüsü getiriyor  vb..


Kubrick filme eklediklerini şu şekilde anlattı 
Benim hikayeye olan katkım senaryonun yazımından ibaret. Bu da çoğunlukla seçme ve eleme anlamına geliyor fakat yine de birkaç güzel anlatım fikri geliştirip kimi sahneleri yeniden şekillendirdim. Genel olarak baktığımızda bu katkılar romanda zaten var olan noktalar sadece biraz daha netleştirdim örneğin; Kedi Kadın'ın polise telefon etmesi o sahnenın sonunda neden polisin belirdiğini açıklıyor. Romanda Alex kadının polisi aramış olabileceğini düşünüyor böyle bir izlenimi romanda uyandırabilirsiniz ama senaryoda aynı etkiyi doğurmak mümkün olmayabilir. Ayrıca filmin sonlarında Alexander yine Alex'e dönüşürken 'Singing in the Rain' şarkısını kullanma fikri çok hoşuma gitti.



Stanley Kubrick tarafından filme eklenen belkide en onemli şeylerden biri 'Singing in the rain'.. Peki neden bu şarkıydı ?
Provalar sırasında ortaya cıkan en onemli fikirlerden biri Singing in the raindi. Sözünü ettiğim sahne filmin diğer bütün sahnelerinden daha uzun süre prove edildi. Üç gün boyunca ne yapabileceğimizi bulmaya çalıştık fakat ortaya attığımız fikirlerin hepsi yetersiz kaldı.. Sonra aniden aklıma bu fikir geldi bu fikrin nereden geldiğini ve ya neyin tetiklediğini bilmiyorum 


Filmin konusuna değinmiştik arkadaşlarının tuzağa düşürmesi sonucu Alex hapse giriyor ve  buradan erken cıkabilmek için Ludovico tekniğine seçilmek istemişti. Ludavico tekniği sırasında Alex'e görüntüler eşliğinde bilinmeden en sevdiği hatta kutsadığı sanatçı Beethoven çalıyordu .. Bu Alex için dayanılmaz bir şeydi çünkü onun kötü imajına sığındığı bir nevi hayatının merkezine koyduğu Beethoven'ının orada ona dinletilmesine 'Bu bir günah !  Bu bir günaah Ludwig Van'ı bu sekilde kullanmak .. o kimseye bir zarar vermedi Beethoven sadece müzik yaptı.. ! demesi filmin en can alıcı noktalarından biriydi
'
Film su donemde bile rahatsız edici filmler arasında zamanında da çok eleştirilmiş bir film insanların  otomatik portakal hakkında yaptığı iyi yorumlar sınırlıdır. Genellikle gençlerin Alex ve çetesine özenmesi.. filmin şiddeti tetiklemesi.. ve saçma bulunması bunlardan sadece bir kaçıdır. Stanley Kubrick ise bunu su sekilde değerlendiriyor

Alex'i ilkel bir canlı olarak kabul edebiliriz. Alex hepimizin içinde var Çoğu durumda bu farkındalık seyircinin empati duymasına sebep oluyor fakat kimilerini rahatsız edip kızdırıyor. Kendilerinin bu görüntüsünü kabul edemiyorlar ve bu yüzden filme kızıyorlar . Tıpkı kendisine kötü haber getiren elçisini öldürüp iyi haber getiren elçisini ödüllendiren bir kral gibi.. 

Elimizde, filmlerdeki ya da televizyondaki şiddetin toplumsal şiddete sebep olduğuna dair tek bir pozitif kanıt yok. Kişinin ilgisini siddetin bu yönüne çekmek kimi temel sebepleri göz ardı etmek olur bu sebepleri söyle sıralayabilirim:
1.İlk günah : Dinsel bakış açıcı
2.Adaletsizlik ekonomik büyüme: Marksist bakış açısı
3.Duygusal hüsran ve baskılar: Psikolojik bakış açısı
4.'Y' kromozonu teorisine dayalı genetik faktörler : Biyolojik bakış açısı
5.İnsan-katil maymun: Evrimsel bakış açısı

Bence hayatın içinden çıkan sebeplerin sorumluluğunu sanata atmak konuyu yanlış yöne çekmek olur. Sanat hayatı yeniden şekillendirir, ama hayat yaratmaz ya da hayata sebep olmaz Üstüne üstlük filmlere bu kadar güçlü anlamlar yüklemek derin hipnozlardan sonra bile insanlara tabiatlarına aykırı şeyler yaptırılmadığına dair bilimsel olarak kabul edilmiş görüşlere de tamamen aykırıdır


Gelelim tekrar filme  kitapta Alex 15 yaşında fakat filmde Alex'i 15 yaşında yapmıyorlar Kubrick '15 yaşındaki çocukların 10 yaşındaki kızlara tecavüz ettiğine şahit olmak istemeyiz ama bu yine de 25 yaşındaki adamın 10 yasondaki kıza tecavüz etmesinden farklı durum' diye özetliyor.

Kitapla filmi ayıran unsurların arasında Alex'in hapishanede işlediği cinayet yer almakta filmde bu kısım yer almamakta .. 

Orjinal hikayeye yapılan en temel katkı Alex'in hapse girdiği sahne peki neden bu sahne bu kadar önemliydi ?
 Bu en uzun sahne olmus olabilir ama  ben en önemli sahne oldugunu düşünmüyorum.Gerekli bir eklemeydi çünkü romanın tamamıyla kıyasladığınızda hapishane bölümü çok sıkıştırılmış bir bölümdü ve Alex'in gerçekten hapse girdiği fikrine gerekli ağırlığın verilmesi açısından böyle bir müdahalede bulunulmalıydı. Hapishaneye giriş bölümü filmde aslına oldukça uygun bir şekilde verildi ve bu gerekli ağırlığı sağladı..




Kedi kadınla dövüşme sahnesini Kubrick omuz kamerasının arkasına alarak cekiyor bunun eglenceli olduğunu soylesede omuz kamerasıyla yapılan çekimde en yetenekli bir kameramanla çalıssanız bile istediğinizi tamamen anlatabilmek mümkün olmuyor diye özetliyor..

Otomatik Portakalın kitabını okuyup filmini de izleyen birisi olarak sunları söyleyebilirim ki Burgess'in kullandığı dili taktir etmemek elde değil karakterleri betimlemesi ve yarattığı kurgu ve o zamanın günümüzün geleceğin süregelen hiç değişmeyecek olan modern dünyanın gerçek kimliğini anlattığı bu eseri taktire şayan. Yalnız Kubrick'inde senaryoya kattıkları asla göz ardı edilemez müzikleri Beethoven gibi klasik müziği böyle bir filmde kullanmak bile cesaret isteyen bir şey . Stanley Kubrick her zaman mükemmelliyetçi bir yönetmendi bunu çektiği bir sahneyi defalarca cekmesi en ince ayrıntısına kadar her şeyi kurgulaması ve kendine has çekim tekniği açısından söylemiyorum  Burgessin romanında verilemeyen tatmin edici son Kubrick'le  sağlanmıştı kitapla filmi kıyaslayıp filmi övmek ya da kitabı daha baskın tutmak kesinlikle yanlış olacağı kanaatindeyim .  Kubrick bence kitaba bir son yazmıştı ve bunu çok güzel bir cümleyle özetlemiş singing in the rain'i de ekleyerek kendi mükemmelliyetçiliğini bir kez daha ortaya koymuştu... Bize bu mükemmel sonu bırakmıştı iyileşmiştik şüphesiz ....

2 Eylül 2014 Salı

Taxidermia (2006)

 İstanbul Film Festivalinde gösterilmiş bu film çok fazla eleştirildi.. İzleyenlerin çoğunluğu filmin mide bulandırıcı ve iğrenç olduğunu söyledi peki tam olarak Taxidermia nasıl bir filmdi öncelikle yönetmene değinmek istiyorum  

György Palfi 11 Nisan 1974 doğumlu macar asıllı yonetmen. Kendisini eger bir yönetmenle kıyaslasaydık bu David Lynch olurdu  David Lynch ya size sinemayı daha cok sevdirir ya da nefret ettirir işte bu çizgide ben György Palfiyide görmekteyim  kendisi kesinlikle gelecek vadeden yönetmenler arasında.  Bunu sadece bir filmiyle mi yorumluyorsun diyecek olursanız Taxidermianın bir filmden çok daha öte sadece rahatsız eden bir filmle sınırlı olmadıgını anlatmak isterim


İkinci Dünya Savaşı sırasında Macaristan Tarihini yönetmen 3 kusak erkeğin üzerinden anlatmaktadır 


Büyükbaba; Morosgovanyi ikinci dünya savaşı sırasında emir eri olarak bir subay ailesinin yanında çalışmaktadır burada subay tarafından  oldukça ağır şartlarda çalıştırılan Morosgovanyi'nin hayatı acınası bir haldedir ancak film boyu bize garip fantezilerinde yaşadıklarını gösterir. Cinsel organını,agzını ve vücudunun çeşitli yerlerini mumla yakarak.. kızları gozetleyerek akla gelmeyecek yontemlerle kendisini tahrik etmektedir Subayın karısını hamile bırakmasından sonra ölü bir domuza tecavüz ettiğini gören subay onu öldürüyor 


Baba; Kalman.  Morosgovanyi'nin subayın karısıyla olan birlikteliğinden sonra doğan cocuk hızlı yemek yeme sporunda eğitiliyor bu dalda başarılı olan Kalman tıpkı kendisi gibi kadınla evleniyor 





Oğul ; Kalmanın eşiyle birlikteliğinden sonra doğan cocuk babasıyla kıyaslandıgında son derece celimsiz ve zayıf olan Lajoska tahnitçilik yapmaktadır . Babası artık eskisi gibi değildir yerinden kalkamayacak derecede şişmanlamış üstelik karısı tarafından terkedilmiştir kedileriyle birlikte bir evde yaşayan Kalmana oğlu bakmaktadır oğlunun görünüşünden ve yaptıgı işten utandıgını dile getirir yaptıkları kavga sırasında sinirlenip evden cıkan Lajoska kedilerin kapısını açık unutur babasının kediler tarafından bagırsakları deşilerek ölür.. Lajoska belkide en şaşkınlık yaratan karakter olmuştu  kendisini ölüme götürmüştü ama bunu çok farklı bir yolla denemişti . Kendinden bir sanat eseri oluşturmak istedi ve yarattıgı ozel bir makineyle lokal anestezi uygulayarak kendi içini doldurmaya basladı 

                                               ve ölümsüzlüğe ulaştı...                                                                                                                  
 Film  çarpıcı anlatımıyla bizi sürüklemekle yetmiyor aynı zamanda dumur da ediyor Filmin çekim teknikleri ise hayli olağanüstü özellikle küvet sahnesinde  bunu görebiliyoruz..

İnsan anatomisi üzerine alışagelmişin dışında senaryoya sahip olan György Palfi sizce de filmden öte bir eser yaratmamış mı ? 
Rahatız edici diye izlememezlik yapmayın her zaman toplumun beklentilerini karşılayacak bir film yapılmak zorunda değil  insanın,tarihin olanların her zaman görünmek istenen yanını bize göstermiyor olabilir  bu yüzden bu filmi sadece mide bulandırıcı diye sınırlamayın emin olun buna değecek bir film Taxidermia ..